Birinci Dünya Savaşı’nda yenilgiye uğrayan İttifak Devletleri, savaşı resmen sona erdirmek için İtilaf Devletleriyle barış antlaşmaları imzaladılar. Bu antlaşmalar, İttifak Devletleri için ağır bir yenilgi oldu. İttifak Devletleri, imzalanan barış antlaşmalarıyla hem topraklarını kaybettiler hem de ödedikleri savaş tazminatları nedeniyle ekonomik çöküş yaşadılar. En büyük yenilgiyi alan Almanya ise, Versay Antlaşması’nın 231. maddesiyle savaşın tek suçlusu ilan edilerek İtilaf Devletlerine tazminat ödemeye zorlandı.
Tazminatı ödemek için para basan Almanya, hiperenflasyonun, yoksulluğun ve işsizliğin pençesine düşer. Hiperenflasyondan kurtulmak için reformlar yapan ve yardım alan Almanya, kısa süreliğine toparlandı fakat Büyük Buhran’ın başlamasıyla tekrar ekonomik çöküşe sürüklendi. Bu süreçte Versay Antlaşmasına ve Weimar Hükümetine öfkeli olan Almanya, o zamanlarda NSDAP olarak biline Nazi Partisinin yandaşı olmaya başladı ve halkın ve partisinin desteğini alan Adolf Hitler 1933 yılında başa geçti ve Weimar Cumhuriyeti sona erdi.
Başa gelen Hitler, Almanya’nın ekonomik durumunu devlet destekli projeler, askeri harcamalar ve Yahudilerin malına el koyarak görünüşte toparladı. Arka planda aldıkları krediler ve açtıkları askeri fabrikalarla savaş hazırlığı yaptılar. Savaşa başlayınca fethettikleri yerlerin gıdalarını, yeraltı kaynaklarını, insan gücünü, sanayisini sömüren Almanya, savaşı kaybedince yeniden ekonomik olarak çöktü.
Her terim günün birinde asıl anlamını kaybeder ve içinde bulunduğu toplumun istediği anlama bürünür. Nazi Almanya’sında bu terim Aryan ırktı. Aryan kelimesi aslında Hint – Avrupa dillerini konuşan eski toplulukları tanımlamak için kullanılırken, Nazi Almanya’sı tarafından üstün ırkı tanımlamak için kullanılmıştır. Nazi Almanya’sına göre Aryan ırk, Açık tenli, mavi/yeşil gözlü, sarı/açık yeşil saçlı, uzun boylu ve atletik yapılı bireylerdi. Bu özelliklere sahip olmayanları istenmeyen olarak nitelendiriyor, toplama kamplarına götürüp, Aryan ırkın saflığı için öldürüyorlardı. Yasalarla Aryan ırkla evlenmeleri ve ilişkiye girmeleri yasaklıyor, vatandaşlıktan çıkarıyor ve toplumsal hayattan dışlıyorlardı.
Aryan ırkın saflığı için toplama kamplarına götürülen istenmeyenler, zorla çalıştırılıyor, aç bırakılıyor, kötü muameleye maruz bırakılıyor ve öldürülüyorlardı diğer esirlerle birlikte.
İstenmeyenleri diğer esirlerle birlikte ilk tuttukları kamp Dachau’ydu. Hitler’in iktidara gelmesinden kısa süre sonra açılan bu kamp ilk başta siyasi muhalifler ve komünistlerin tutulduğu bir yerken, zamanla Yahudiler, Romanlar, eşcinsellerin ve istenmeyenlerin tutulduğu bir kamp haline geldi. Bu kampta esirler zorunlu olarak çalıştırılıyor, korkunç deneylere maruz bırakılıyor, insanlık dışı muamele görüyorlardı.
Geçmişin izlerinden kurtulmak ve yeni bir başlangıç yapmak isteyen Batı Almanya, bu insanlık dışı katliamları yapanların ismini değiştirerek, tarihin tozlu sayfalarındaki yazıların bir kısmını okunmaz hale getirdi.
Dachau toplama kampından kurtuluşun hikayesi de tarihin okunmaz sayfalarından biri haline gelmişti. Yaşananlar her ne kadar gerçeği yansıtsa da yaşanan olaylardaki Nazi Askerlerinin ismi değiştirilmiştir.
29 Ekim 1945’te Amerikan askerlerine teslim edilen kamp, Nazi Almanya’sının en uzun süredir açık kalan kampıydı; 100’den fazla alt kampı ve kampta yaklaşık 32. 000 esir bulunuyordu. Kampın bir önceki komutanları Heinrich Skodzensky ve Martin Weiss Amerikan birliklerinin yaklaştıklarını duyunca kaçtılar. Bunun üzerine genç bi SS subayı olan Heinrich Wicker, kampın son komutanı olarak atandı. . Tek görevi, kampı Amerikan askerlerine teslim etmekti. Ancak, Amerikan birlikleri kamptaki korkunç koşulları görünce öfkelenmiş ve oracıkta Heinrich Wicker ve bazı başka SS subaylarını infaz etmişti.
Ve tarihin katliam için açılan bir defteri, katliamdan çıkan kanla kaplanmıştı.