Göbeklitepe: İnsanlık Tarihini Yeniden Yazdıran Tapınak
Tarihin akışını değiştiren keşifler bazen bir arkeologun elinde, bazen de bir çiftçinin küreğinde başlar. Göbeklitepe de bu ikinci gruba ait. 1980’lerde Şanlıurfa yakınlarındaki bir tarlada çalışan Mahmut Kılıç adlı bir çiftçi, toprağı sürerken sıradışı taşlara denk gelir. O dönemde bu taşlar sıradan kalıntılar sanılsa da, 1995 yılında Alman arkeolog Klaus Schmidt’in bölgeyi incelemeye başlamasıyla Göbeklitepe’nin gerçek önemi anlaşılmaya başlanır. Schmidt’in liderliğindeki kazılar, yalnızca Anadolu’nun değil, tüm insanlık tarihinin yeniden yazılması gerektiğini ortaya koyar.
Göbeklitepe’nin en çarpıcı özelliği, yaklaşık 12.000 yıl öncesine — yani M.Ö. 9600’lere — tarihleniyor olması. Bu, onu bilinen en eski anıtsal tapınak kompleksi yapıyor. Piramitlerden ya da Stonehenge’den binlerce yıl daha eski. Üstelik burası tarımın icadından önce inşa edilmiş. Bu da insanlık tarihine dair klasik anlatıyı alt üst ediyor: Yani önce tarım, sonra yerleşim ve dini yapılar değil; belki de önce inanç, sonra diğerleri gelmiş olabilir.
Göbeklitepe’de 6 metreden uzun, T biçiminde dikilmiş dev taş sütunlar bulunuyor. Bu taşlar yalnızca boyutlarıyla değil, üzerlerindeki hayvan kabartmaları ve sembollerle de büyüleyici. Aslanlar, yılanlar, akrepler, kuşlar ve daha niceleri; hepsi bir şey anlatıyor. Kimilerine göre bu, bir kozmik düzenin anlatımı; kimilerine göre ise dönemin mitolojik anlatılarını veya ölüm ritüellerini temsil ediyor. T biçimli taşlar, insan figürlerini sembolize ediyor olabilir; bu durumda taşlar sadece yapı elemanı değil, ritüel figürleri de olabilir.
Göbeklitepe’nin neden inşa edildiği tam olarak bilinmese de, burasının bir toplanma ve ibadet merkezi olduğu düşünülüyor. Tarım yapmayan, göçebe yaşam süren insanlar nasıl olur da bu kadar karmaşık ve ağır bir yapıyı inşa eder? İşte bu soru, Göbeklitepe’yi bu kadar eşsiz kılıyor. İnanç, insanları bir araya getirip büyük yapılar inşa etmeye itmiş olabilir. Belki de din, sandığımızdan daha önce hayatımıza girmişti.
Çevrede benzer özellikler taşıyan başka yapılar da bulunuyor: Karahan Tepe, Nevalı Çori ve Çayönü gibi yerleşim alanları Göbeklitepe’nin bir parçası olabilecek daha geniş bir inanç ve kült ritüel ağına işaret ediyor olabilir. Bu da Güneydoğu Anadolu’nun yalnızca tarımın değil, medeniyetin doğuş noktalarından biri olabileceğini düşündürüyor.
Geleceğe dair en büyük beklenti, bu yapıların tamamının gün yüzüne çıkmasıyla birlikte, sadece arkeolojik değil, kültürel ve felsefi anlamda da yeni sorulara kapı aralayacak olması. Göbeklitepe, geçmişin sırlarını çözmeye çalışırken geleceğe dair düşünme biçimimizi de dönüştürüyor. Çünkü artık biliyoruz ki, insanlık tarihi çizgisel değil; beklenmedik kıvrımlarla dolu.
Ve bu kıvrımların en büyüğü, belki de hâlâ toprağın altında bizi bekliyor…
Yazan: Kenan Çoruh