Görünür Olmak İçin Kaybolmak: Sosyal Medyanın Sessiz Etkisi
Eskiden yalnızca özel anlarımızı yaşarken, o anın keyfini çıkarmaya bakarken; şimdi ise o anları sosyal medyada paylaşmadan duramıyoruz. Sabah kahvemizden tatil manzaramıza, hatta ağladığımız anımızdan mutluluk sebeplerimize kadar her şeyi sosyal medyada gösterme ihtiyacı duyuyoruz. Her şey bir vitrin ve o vitrinin camından yansıyanlar sadece kendimiz değiliz. Başkalarının hayatlarını da takip ediyor, onların yaşamlarını kendi hayatımızla kıyaslıyor ve farkında olmadan değişiyoruz.
Sosyal medya, iletişim ve bağlantı kurmak amacıyla var oldu; ama zamanla, onay alma ihtiyacı güdülen bir mecra hâline geldi. Bir gönderiye gelen beğeni sayısı bile insanın benlik algısı üzerinde etkili olabiliyor. “Yeterli miyim?”, “Yeterince güzel miyim?”, “Onlar gibi miyim?” gibi sorular gün geçtikçe kafamızı kurcalayıp hayatımızın merkezine yerleşiyor. İnsanlar artık olmadıkları gibi davranıyor; normalde giymeyecekleri kıyafetleri sırf moda diye giyiyor, yemeyecekleri yemekleri sırf popüler kültür uğruna ve sosyal medyada gösterebilmek amacıyla yiyorlar. Tek amaçları ise kimseden geri kalmamak ve “Ben de bu düzende varım.” mesajını diğerlerine yansıtabilmek.
________________________________________
Gerçeklik ile Kurgu Arasında Sıkışmak
Instagram’da herkesin hayatı mükemmel: Mutlu çiftler, harika vücutlar, sürekli seyahat eden insanlar… Fakat perde arkasında neler olduğunu göremiyoruz. İşte burada “sosyal karşılaştırma” dediğimiz psikolojik etki devreye giriyor. Kendi hayatlarımızı, başkalarının filtrelenmiş anlarıyla kıyasladığımızda; kendimize yetmemeye, geri kalmış hissetmeye başlıyor ve gitgide mutsuzlaşıyoruz.
Bu durum, özellikle gençler üzerinde büyük bir baskı yaratıyor: Mükemmel görünme, sürekli üretken ve popüler olma zorunluluğu… Oysa bazen sadece var olmak bile yeterlidir. Ama sosyal medya dünyasında bu yeterli gibi görünmüyor.
________________________________________
Sanal Kalabalıklar İçindeki Yalnızlık
İronik ama gerçek: Sosyal medyada binlerce takipçimiz olabilir ama içsel olarak, daha önce hiç olmadığımız kadar yalnız hissedebiliriz. Çünkü gerçek bağ yerine, görüntüye ve onaya dayalı ilişkiler kuruyoruz. Paylaştığımız kadar var oluyoruz. Konuşmak yerine beğeniyoruz. Dinlemek yerine kaydırıyoruz. Özeniyoruz, hayal kuruyoruz; herkeste olanı elde edemezsek mutsuz hissedip umutsuzluğa kapılıyoruz ve bu döngü sürekli devam ediyor, edecek de. Asosyalleşiyoruz, gerçeklikle aramızdaki bağı koparıyoruz. Artık çoğu ilişki sosyal medya üzerinden sürdürülüyor. Yüz yüze kahve içip sohbet eden, sağlıklı bir iletişim kuran insan sayısı günden güne azalıyor.
________________________________________
Peki Çözüm Ne?
Sorunun çözümü tabii ki sosyal medya ile bağımızı tamamen koparmak değil. Önemli olan, bu mecraları doğru ve sınırlı kullanmak; özümüzü ve gerçek hayatı unutmamak, mutluluğu her zaman somut şeylerde aramamak. Kendimizi kıyaslamadan, başkasının onayıyla yaşamadan; kendi benliğimizle, içimizden geldiği gibi, müdahalesiz bir yaşam sürdürmek… Filtreli hayatlardan çok, gerçek şeylere odaklanmak ve onları daha çok sahiplenmek…
Bazen çevrimdışı kalmak… Belli bir süre sosyal medya detoksu yapmak da insana gerçek hayata daha çok zaman ayırması için fırsat verebilir. Her şeyi sosyal medyada paylaşmaktan kaçıp, daha çok ana odaklanabilirsek; iç huzura kavuşabilir, zihinsel olarak hafifleyebiliriz. Ve unutmayın, sosyal medyada gördüğünüz her şey gerçek olmayabilir. Siz orada görünenden çok daha fazlasısınız.

 

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz